Lütfen bekleyin..


"Fedakarlığa hazırız"

08 Aralık 2016, 19:33 - Okunma: 1800

Partisel faaliyetler konusunda bilgi edinmek ve Türkiye’de yaşanan sorunları değerlendirmek amacıyla Batman’a gelen Partiya Azadiya Kürdistan (PAK) Genel Başkanı Mustafa Özçelik ile gündeme ve bölgesel sorunlara dair röportaj gerçekleştirdik.

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin yeğeni Şirvan Barzani’nin, ‘Merkezi hükümet ile bölünmeyi görüşüyoruz’ açıklaması, Irak, İran ve Ortadoğu sorunlarının yanı sıra HDP, PKK ve Suriye’de yaşanılan sorunlar üzerine Batman Yön Gazetesi olarak röportaj gerçekleştirdik. Güney Kürdistan’da bağımsızlık süreci ile ilgili olarak Mesut Barzani’nin net bir siyaset izlediğini dile getiren Özçelik: “Kürtlerin de dünya devletler ve milletler sahnesinde yerini alması gerektiğini düşünüyoruz. Musul’un IŞİD’ten kurtarılması ile birlikte bu konudaki sürecin daha hızlı akacağı kanaatindeyiz. Sayın Mesut Barzani’nin Türkiye’ye gelişini şöyle değerlendirmek gerekir; iki komşu ülke ve devletin ekonomik, siyasal, bölgesel çıkar ve ilişkilerinin düzenlenmesi olarak görmek gerekir.” şeklinde konuştu. 

Güney Kürdistan’daki temsilciler ile Ankara arasında Bağımsız Kürdistan ile ilgili bazı görüşmeler yapılmaya başlandı. Bu görüşme süreci hakkındaki düşünceleriniz nedir? 

Özellikle son 1,5-2 yıldır yoğun olarak gündemde olan Güney Kürdistan’daki bağımsızlık süreci hakkında Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Sayın Mesut Barzani bu konuda net bir siyaset izliyor. Bizde PAK olarak bu siyasetini destekliyoruz. Irak diye bir devletin artık ortada olmadığı açık ve nettir. Kağıt üzerinde bir devlet vardır ve bu kağıt üzerindeki devleti Kürtlere dayatmaya kimsenin hakkı yoktur. Artık Kürtlerin de dünya devletler ve milletler sahnesinde yerini alması gerektiğini düşünüyoruz. Musul’un IŞİD’ten kurtarılması ile birlikte bu konudaki sürecin daha hızlı akacağı kanaatindeyiz. Bizce Sayın Neçirvan Barzani ve Mesut Barzani’nin Türkiye’ye gelişini şöyle değerlendirmek gerekir; iki komşu ülke ve devletin ekonomik, siyasal, bölgesel çıkar ve ilişkilerinin düzenlenmesi olarak görmek gerekir. Dönem dönem gerek Kürt cephesinden gerek Türkiye cephesinden bu işin olumsuz ve farklı yorumlanmasına dönük kimi tespitlere tanık oluyoruz. Bizce bu yanlıştır. Artık Türkiye, Güney Kürdistan’ı devlet olarak kabul ediyor. Bu onun göstergesidir. Kürdistan Bayrağı ile resmi olarak protokoller gerçekleşiyor. Bunu Kürtlerin bir kazanımı olarak görmek lazım. Türkiye Devleti’nin de Kürtleri kabul etmesine bir başlangıç olarak değerlendirmek makuldür. Dileriz ki bu siyaset Türkiye tarafından Bağımsız Kürdistan’ın kabulüne dönüşür. Aynı zamanda bu siyasetin içe de yansımasını isteriz. Sayın Mesut Barzani’nin de şuan ki açıklamalarından da gördüğümüz kadarıyla Bağdat Hükümeti ile barışçıl yollarla ayrılmanın çabası içerisindeler Çekoslovakya modeli gibi. Sonuna kadarda bunu zorlayacaklar.

İran hükümeti tarafından bağımsızlığa karşı olduklarını belirten bir açıklama yapıldı. Bunun için ne diyorsunuz? 

İran devlet olarak bu konu hakkında gerek izlediği siyaset ve gerek Irak’ın ve Kürdistan’ın değişik kesimlerine müdahalesiyle Bağımsız Kürdistan’ın önünde tutum alan devletlerden biridir. Ama bizce artık gelinen nokta itibarı ile bunun önünün alınamayacağı bir noktadadır. Kürdistan ilan edildikten sonra bütün bölge devletleri bunu kabul edeceklerdir.

Son dönemlerde Batı Kürdistan’da ENKS binalarına saldırı düzenlenmesi, Kürdistan Bayrağı’nın yakılması ve Mesut Barzani’nin tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Kürdistan Bayrağı kimin tarafından olursa olsun yakılması ya da herhangi bir şiddete ve hakarete maruz kalmasını şiddetle kınıyoruz. Kürdistan Bayrağı 1919 yılından bu yana bütün Kürtler tarafından benimsenen bir bayraktır. Ulusal bir değerdir ve her Kürdün bu ulusal değere yapılan hakaret ve saygısızlığı kendisine yapılmış sayması gerektiği kanaatindeyim. Bu anlamda kim tarafından yapılmış olursa olsun bu tutumu kınıyoruz. Şuanda Rojava Kürdistan’ında devam eden süreç daha çok tek sesli, tek renkli bir siyasal anlayışın yönetime egemen olduğu bir süreç olarak ortaya çıkıyor. Parti olarak PYD ve TEV-DEM’e dönem dönem çağrılarda bulunduk. Hewler ve Duhok da ENKS, TEV-DEM ve diğer Kürt partileri arasında imzalanan protokoller vardır. Bu protokoller ortak bir askeri, siyasi ve ekonomik yönetimin oluşturulması protokolüydü. Maalesef PYD ve TEV-DEM bu protokolü hiçe sayarak kendi tek parti yönetimlerini diğer partilere dayatıyor. Yüzyıllarca; zulüm, baskı, haksızlık ve katliamlara maruz bırakılmış bir halkın nefes alabileceği, özgürlüğü yaşayabileceği bir Kürt yönetimi ihtimali doğmuşken Kürdün kendi eliyle, Kürde daha önceki diktatöryel yönetimlerin yol ve yöntemlerini uygulaması aslında bir trajedidir ve kabul edilemez. Yüzyıllarca bize bu yaşamı reva görenlere hayır dedik. Yüz binlerce şehit verdik bir millet olarak. Şimdi eğer Kürt Kürde bunu uygularsa hiç kabul edilemez. PYD ve TEV-DEM’in bu siyasetinden vazgeçmesi gerekir. Tek parti diktatörlükleri artık dünyada da yavaş yavaş tarihin çöplüklerine giden bir yaklaşımdır. Bu konuda yapılacak tek doğru yöntem bütün Kürt Partilerinin siyasal, askeri ve ekonomik olarak ortak bir yönetim oluşturmaları ve dünyaya da Şam Yönetimine de ortak sesle muhatap olmalıdır.

Türkiye siyasetine dönecek olursak, HDP Eş Genel Başkanları şuanda tutuklu. Bu anlamda sizin görüşünüz nedir?

Türkiye bizce kendi tecrübelerinden maalesef dersler çıkarmıyor. İnsanların tutuklanması, işkence edilmesi, sürgün edilmesi, köy ve şehirlerin yakılması yıkılması gibi durumlar Türkiye’de ilk kez denen yol ve yöntemler değildir. 93 yıldır defalarca bu yöntemler denendi ve hiçbirinden de bir sonuç alınmamıştır. Türkiye’nin artık bunu görmesi lazım. 1994 yılında tutukladıkları Leyla Zana ya da diğer milletvekilleri tekrar milletvekili oldu kimisi de belediye başkanı oldu. O gün DEP’in 10 milletvekili varken, bugün 60 milletvekili var. Eğer devlet açısından bakacak olursanız bu siyaset ve bu yöntemler hiçbir şeyin önünü kesemiyor. Bu işin tek yolu Kürtlerin bir millet olarak kabul edilmesi, ulusal demokratik hak ve özgürlüklerini kabulünü içeren ve onların kendi kendilerini özgürce yönetebilecekleri bir statüyü önüne koyan siyasal çözüm sürecinin başlatılması lazım. Bunda da sadece bir parti değil bütün Kürt partileri muhatap alınmalıdır. Son 1,5 yıldır devam eden çatışma ortamı Kuzey Kürdistan’da siyasetin, demokratik sivil yaşamın tahrip edilmesine, siyasal ortamın yok edilmesine yol açıyor. Bunda kimsenin çıkarı yok. Türkiye devlet olarak Kürtlerin önünü siyaseten, sivil mücadele ve demokratik alanda kapatarak ne demek istiyor; gidin savaşın ve bir tek çatışma yolunu mu gösteriyor? Devam eden bu çatışma sürecinde devlet bu siyaseti izlerken maalesef bu siyasete daha elverişli bir zemin hazırlayan bir PKK siyaseti söz konusu oldu. PKK’de son 1,5 yıldır izlediği hendek, barikat, şehir içi bombalama eylemleri ile ne yazık ki bu sürecin daha da körüklenmesine neden oldu. Çatışmaların başladığı ilk günden beri PAK’ın tutumu Temmuz 2015’ten bu yana çok nettir; bu savaş Kürtlere zarar veriyor, bu savaş ülkemize zarar veriyor, Türk Devletine de dedik; bu savaşla bir yere varamazsınız. PKK’ye de dedik ki; bu yol ve yöntemlerle var olan kazanımları da ortadan kaldıracaksın ve sonuç da böyle oldu. Bugün de aynı yerdeyiz ve devlete diyoruz ki; bu işin çözümü hapis, sürgün, öldürme, yakalama, belediyelerin iradelerine kayyum ile el koyma, parlamenterleri ve belediye başkanlarını içeriye atmayla olmaz. Bu işin yolu daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok adalet ve daha çok siyasal çözüm yol ve yöntemlerine imkan sağlamak ve en geniş Kürt toplumunun siyasal temsilcilerini muhatap almaktır.

Türkiye’de Kürt partilerinin birleşmesi veya yeni bir Kürt partisinin kurulması gündeme getiriliyor. Sizin bu durum karşısındaki tavrınız nedir? 

Ekim 2014 yılında PAK’ı kurduk. PAK’ın kuruluşundan önce 1,5 yıllık bir çalışma yaptık. şöyle bir tespitte bulunduk; bugün var olan siyasal tabloya baktığımızda, siyaseten düşünsel perspektif, yol yöntemler, dünyaya ve yaşama bakış açısından yüzde 70-80 oranında birbirine çok yakın olan ama dağınık haldeki birçok grup olduğunu gördük ve bunun Kürtler için bir lüks olduğunu söyledik. Birbirine yakın ve aynı olanlar birleşmeli dedik ve PAK bu belgi ile ortaya çıktı. Bütün Kürtleri elbette ki tek partide birleşemez;  birleşemeyenler ittifak yapsınlar dedik. İttifak yapamayanlar diyalog içerisinde olsun, diyalog yapamayanlarda düşmanlık yapmasınlar. Bizim böyle bir sloganımız var. Şimdi bu perspektif ile PAK iki yılı aşkın zamandır çalışmalarını yürütüyor. Bize yakın ve bizim gibi düşünenlerle tek partide birleşmek gibi bir çaba içerisindeyiz. Bu anlamda bizim dışımızda birleşmeye dönük kim, nerede, nasıl bir adım atıyorsa biz seviniyoruz. O dağınık tablonun toparlanması ve ulusal ittifak açısında da olsun, tek partide birleşme açısında da olsa biraz yollar temizlenmiş ve iş daha da kolaylaşmış oluyor. Söz konusu birleşmelerden korkmamak lazım. 

Birleşmelerin PAK’ın ya da başka bir partinin adı altında olması çok önemli mi?

Kürdistan Özgürlük Partisi olarak şunu belirtmemiz gerek; program, siyaset tarzı, mücadele ve dünyaya bakışta ortaklaşıyorsak bizim için parti başkanı, partimizin ismi ve yönetimi kırmızı çizgi değildir. Biz bu konuda her türlü fedakarlığı yapmaya hazırız. Yeter ki gerçekten güçlü bir partiye yol açılsın. Bugün Kuzey Kürdistan’da Kürtlerin gerçekten de toplumla bütünleşmiş güçlü bir siyasal partiye ya da paralelinde bir ittifaka ihtiyacı vardır. Bu olmazsa mevcut tabloyu aşmak çok zordur. Yani daraltılmış bir siyasal alan ve bir kör dövüşe dönüşmüş bir çatışma ve şiddet ortamına karşı güçlü bir parti lazım ve PAK’ta kendisini bunun adayı olarak görüyor. Güçlü bir parti, güçlü bir siyaset ve güçlü bir duruş ile halkımıza yeni bir yol açmamız gerekiyor.

Şuan yaşanan çatışmalı ortamın durdurulması için siyaseten bir girişiminiz var mı? Hükümet ile görüşmeleriniz oluyor mu?

PAK dışındaki 4-5 Kürt partisi ile ortak bir tutum aldık ve 1,5 yıldan bu yana da savaşa karşı bu tutumumuz sürüyor. Birçok ülkenin konsolosu ve büyükelçisi ile de görüştük. Doğrusu HDP ile de belli çerçevede görüşmeler oldu. Hükümetten de bu konu hakkında görüşme talebinde bulunduk ve belki önümüzdeki günlerde bu anlamda bir yol açılabilir. Biz bir tarafız ve burada bir arabulucu ya da bu işin seyircisi değiliz. Biz Kürdistan meselesinin çözümünün siyasal ve sivil yollarla gerçekleştirilmesi için yola çıkmış bir tarafız. Taraf olduğumuz için de herkesle de görüşürüz.

Şehirlerde ve sivil alanlarda artık görmek istemediğimiz manzaralara son vermek adına PKK’nin silah bırakması gibi bir mesajınız var mı?

PKK ile doğrudan bir görüşme ya da diyalogumuz yok. Ama HDP ve DBP çevresi ile değişik şekillerde diyaloglarımız var. Savaş ve çatışma ortamı başladığı andan itibaren bizler HDP’ye, DBP’ye ve DTK’ya açık ve net olarak çağrı yaptık ve gelin hep birlikte PKK’ye savaşı durdurması çağrısı yapalım dedik ancak pozitif bir cevap alamadık maalesef. Şuanda da PKK’ye açık çağrı yapıyoruz; kayıtsız şartsız çatışmaları ve şiddeti durdurmanız lazım. Bu şiddet Kürdistan’a ve Kürt halkına zarar veriyor, çatışmaları durdurun ve siyasetin önünü açın ve buna göre yeni bir süreç başlasın diye. Bundan sonraki süreçte de her zaman bizler bir taraf olduğumuz için kimin tarafından hangi şekilde gelirse gelsin çatışmaya ve savaşa son verecek her girişime destek vereceğiz ve her girişimin içerisinde olacağız.

Türkiye’nin şuanda içerisinde bulunduğu ekonomik sorun var. Suriye’ye girişi ve Musul’daki problemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’yi aslında karanlıkta yolunu kaybetmiş bir insana benzetiyorum. Kendi tarihine ve tecrübelerine bakabilirse bu izlenen yol ve yöntemlerin aslında çıkmaz bir sokak olduğunu görebilecektir. Ama ne yazık ki dönem dönem o kör siyaset realiteleri de görmemize engel olabiliyor. Türkiye’nin şuanda en büyük meselesi Kürt Meselesidir. Kürt Meselesi’nde Kürtlerin varlığını kabullenmeyen, Kürtleri millet olarak kolektif haklarını tanımayan, bunun için yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılmasına yol vermeyen bir yaklaşımın elbette ki varacağı nokta sorunu başka yerlerde arayıp, oraya saldırarak çözümü aramak olacaktır. Bu çözümsüzlüktür ve çözümü derinleştirecektir. Bu işin A, B, C’si Kürtlerin bir millet olarak varlığının kabul edilmesi ve buna göre makul ve zamana yayılmış, aşamalı programlarla bu sorunun çözümlenmesidir. Türkiye devlet olarak yaşadığı krizlerin başlangıç noktası Kürtlerle ilgili yanlış yaklaşımıdır.

Aldıkları oy oranı ile Türkiye’nin yüzde 60’ını temsil eden iki parti AK Parti ve MHP işbirliğiyle hazırlanan yeni anayasanın doğru bir zemin üzerinde kurulacağına inanıyor musunuz?

Kamuoyuna henüz bir paket sunulmuş değil. Ancak yansıyan tartışmalar ve ön mesajlar mevcut anayasanın ana iskeletinin ve yaklaşımın değişmeyeceği yönünde. En önemli sorun ise o anayasada da yine Kürtlere dair hiçbir hak yok, Kürtlerin varlığı yine kabul edilmiyor, değiştirilemez denilen ilk 4 maddeye bakıldığında aslında Kürt dilinin bile ret edildiği anlamına geliyor. Anayasa’nın 66’ıncı maddesinde Türkiye’de yaşayan herkes Türk olarak kabul ediliyor ve bunun dışında da kimseye yaşama hakkı tanınmıyor. Aslına bakarsanız ciddi bir ırkçı travma söz konusudur ve bunların hiçbiri değişmeyecek. Yapılan tartışmalar bize anayasa değişikliklerinin çok biçimsel olacağı, ne Kürtler ile ilgili ne de özgürlük ve demokrasinin genişletilmesi ile ilgili hiçbir yol açmayacağı kanaati çok nettir. Anayasa Kürt milletinin varlığını kabullenen ve ulusal demokratik kolektif hak ve özgürlüklerini içeren bir ön şekillenme içerisine girmediği sürece Türkiye’de sorunların çözümü yönünde de her hangi bir kapı açmayacaktır. Başkanlık Sistemi’nden söz ediliyor. Parti olarak Başkanlık Sistemlerine evet ya da hayır gibi bir tartışmanın doğru olmadığı kanaatindeyiz. Diktatörel Parlamenter sistemlerde vardır, demokratik başkanlık sistemleri de vardır. Yani başkanlık=diktatörlük de demiyoruz, parlamento=demokrasi de demiyoruz. Önemli olan hangi yasalar ve sistemlerle neyi getireceğidir. Ama mevcut tabloda gördüğümüz anayasa hiçbir değişiklik olmayacak. Sadece Cumhurbaşkanlığı Sistemi yerine Başkanlık Sistemi fiilen yasallaştırılacak. Bu da parlamentoya kısmen de yansıyan iradenin yok sayılmasına dönüşecektir. Bu anlamda Başkanlık Sistemi’nin mevcut sistemden daha iyi olacağı anlayışında değiliz.

FETÖ tarafından yapılan 15 Temmuz askeri darbe girişimi PAK olarak sizce bir oyun muydu? Yoksa gerçekten var olan bir darbe girişimi miydi? Sonrası yaşanan ihraçlar ve yapılanmanın deşifre olması ile bu konuya yaklaşımınız nedir ve sonuçları hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan 3 ya da 3,5 darbede mağduriyet yaşayan ilk millet ve toplumsal kesim Kürtlerdir. Bu anlamda Kürtlerin herhangi bir darbeyi desteklemeleri için hiçbir sebep yok ve mümkün de değildir. Biz de PAK olarak askeri darbe girişimine karşı çok net tavır aldık. Biz 15 Temmuz darbe girişiminin bir oyun olduğu kanaatinde değiliz. Ama bir gerçek var o da bu darbe girişiminin son gece ve son dakikalarda öğrenilmiş bir darbe girişimi değildi. Daha önceden istihbaratı alınmış ve karşı darbe planı ile de çökertilme hazırlığı yapılmış bir tabloyu görebiliyoruz. Bizce  darbe girişimi önceden tespit edilmişti ve bu darbeyi nasıl boşa çıkaracağız planı hazırlanmıştı. Ortaya çıkan durum ve sonraki gelişmeler de bu düşüncemizi doğrular niteliktedir. Darbeden hemen sonra tutuklamalar, kampanyalar gibi durumlar bir iki günde oluşacak bir iş değildi. Önceden bunun hazırlığı yapılmıştı. Elbette ki darbelere karşıyız ama darbeleri bastırmak adına da demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran OHAL’e de karşıyız. OHAL, insanları siyaseten, ekonomik olarak, sivil mücadele açısından mağdur etmesine de kesinlikle karşıyız. OHAL şuan da bu rolü oynuyor ve haksız yere birçok insan işinden atılmıştır, bizce haksızlıktır. Hiçbir sağlıklı araştırma ve hukuki süreçten geçirilmeksizin bunlar yapılmıştır. Darbe dönemlerinde bile buna benzer şeyler çok az görülmüştür. İnsanlar işinden atıldı ama bu boyutta değildi. Ne darbe ne de OHAL sorun özgürlük, demokrasidir.

Yeni Anayasada Kürtlerin yine inkar edileceğini söylediniz. Partinizin ismi Partiya Azadiya Kürdistan’dır. Bu isim anayasada kabul gördüğü zaman durum ne olacak Kürtlük kabul edilmiş mi olacak?

Kürdistan Özgürlük Partisi’nin ismi anayasada kabul edilmemiştir. Partiler kanununa göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 30 kişi herhangi bir program ve tüzük hazırlayıp bir parti kurabiliyor ve parti kurmak da izne tabi değildir. Sadece bildirim yapıyorsunuz. Belgeleri teslim ediyorsunuz ve evrak teslim alındı belgesi alıyorsunuz. Bu belgede partinin kuruluş izni anlamına geliyor. Ondan sonra süreç başlıyor ve dosyanız Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gidiyor. Kendilerine ve partiler kanununa göre anayasaya aykırı bir şey var ise bu konuda işlem başlatılıyor. Bu konu hakkında PAK’a ihtar geldi. Biz Türkiye’deki yasal partiler arasına katıldıktan sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bize ihtar gönderdi; parti ismi, programınız kanunlara, anayasaya ve partiler kanununa aykırıdır. Siz başka bir milletten, başka bir dilden söz ediyorsunuz. Başka bir dilden söz ettiğimiz için de ırkçılık yapmakla suçlandık. Biz de PAK olarak buna hem hukuki hem de siyasi bir savunma ve cevap hazırlayıp gönderdik. Parti ismimizi değiştirmeyeceğimizi ve bir milletin meşru temsilcileri olarak ortaya çıkıyoruz ve kendi milletimizin hak ve özgürlükleri talebinde bulunuyoruz. Herhangi bir şeyi de böldüğümüz yok ve kendimiz olmak istiyoruz. Ayrıca anayasanın 90’ıncı maddesinde Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslar arası hukuk maddeleri ile Türk Kanunları karşı karşıya geldiğinde uluslar arası hukuk geçerlidir deniliyor. Şiddete başvurmayan bir parti örgütlenebilir ve bizde PAK olarak dedik ki anayasasının 90’ıncı maddesine göre biz şiddeti ret eden bir partiyiz, düşünce ve örgütlenme tarzımızda Avrupa Hukukuna uygundur. Şuan anayasada herkes Türk’tür ve bu hem Kürtlere, hem de bütün Türkiye toplumuna bir hakarettir. Aslında bu şekilde ırkçılık yapılıyor. Devlet yetkililerine verdiğimiz cevapta ırkçılık yapanın 93 yıldır Kürtleri yok sayan ve asimile etmeye, Kürtleri Türkleştirmeye çalışanlar olduğunu söyledik. | Ferit Tunç / Hüseyin Sakar

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
GÜNCEL Kategorisindeki Diğer Haberler
Kozluk'un Alıçlı köyünde yaşayan görme engelli Ayetullah Nas'ın köy..
Yeşil dönüşümle KOBİ'ler destekleniyor
Ramanlı: Yerel seçimde ittifak başarı getirir
DEM’DE ADAYLIK İÇİN REKOR BAŞVURU
HAYALET AĞ TEMİZLİĞİ YAPILDI
ÖDEMELER HESAPLARA YATMAYA BAŞLADI




bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=