Lütfen bekleyin..

Ferit TUNÇ

“Aha şimdi naneyi yedik” (2)

19 Ocak 2015, 18:26 - Okunma: 2906

Batman’da sendikal eylemlerin başını çektiği, mütevazı, duyarlı ve vakur duruşuyla tanınan Petrol İş Sendikası Batman Şube Başkanı Mustafa Mesut Tekik’i ağırladık. Sorularımıza içtenlikle cevap veren Başkan Tekik’le; çocukluğunu, 12 Eylül Darbesindeki anılarını, ailesinin siyasi duruşunu ve Batman’ı konuştuk…

PKK ile tanışmanız oldu mu, olduysa nasıl başladı?

1989 yılının Mart veya Nisan ayında Petrol-İş Sendikası’nın tüketim kooperatifinde geçici bir işçi olarak çalışmaya başladım. Aynı zamanda üniversiteye hazırlanıyordum. O zamanlar Petrol-İş Sendikası’nın sadece Batman’da 6-7 bin üyesi vardı. TPAO, Petrol Ofisi, Tüpraş, İpragaz, Botaş gibi işyerlerini de sayarsak 6-7 bin arasında üyesi vardı ve Batman’ın nüfusu da 50 bin dolayındaydı 1989 yılında. Kürt siyaseti, Kürt özgürlük mücadelesinin de 12 Eylül Amed zindan direnişi ve oradaki vahşetin sonuçları olarak söyleyelim kırsala yoğun katılımların olduğu, PKK ideolojisinin ve düşüncesinin kent merkezlerinde, köylerde yeni yeni filizlenmeye başladığı bir döneme denk geliyor. 12 Eylül öncesi PKK’nin ilk önder kadrosu Batman’a geldiğinde ilk ilişkilendikleri kesim Batman Petrol emekçileriydi. Özellikle Mazlum Doğan ve diğer arkadaşlarının ilk ilişkilendikleri kesim Petrol Emekçileriydi. Ve dolayısıyla PKK ideolojisi, düşüncesi yurtseverlik ya da Petrol-İş’te olumlu oranda bir zemin oluştu. Tabi benim çalıştığım ortamda o ideolojiye mensup insanların sık sık gelip gittiği, tartışmaların yürütüldüğü bir zemindi. Aynı zamanda ben de o dönemde öğrenciliğimi henüz sürdüren biriydim. 

O DÖNEMDE HENÜZ KÜRT SİYASETİ YOK…

O dönemlerde legal anlamda Kürt Siyaseti yok. Batman’da hiçbir kurum yok; yani şuan DBP, HDP diye isimlendirdiğimiz siyasi partilerin hiçbiri yok. Meyader'i, Kurdi Der’i, hiçbir dernek, hiçbir sivil toplum örgütü yoktu doğru dürüst. Sağ adına işte 80’den sonra Milli Türk Talebe Birliği ve ardıllarının ve bir de PKK, DDKD, KAWA, KUK gibi örgütler. Hatta o KAWA, KUK, DDKD gibi örgütler de büyük oranda 12 Eylül silindirinin altında ezilmiş. Ayakta sadece PKK ve yürüttüğü silahlı mücadele kalmıştı. PKK düşüncesi petrol işçileri arasında bir zemin bulmuştu. 12 Eylül vahşeti, 12 Eylül Cuntasının faşist yaklaşımları, Diyarbakır’daki vahşet, Diyarbakır zindan vahşetinin direnişe dönüşmesi, Batman’dan yüzlerce tutuklunun olması, onların ailelerinin etkilenmesi yine bir Edip Solmaz gerçekliğini unutmadan belirtmek durumundayım; gözlerimizin önünde şehit edildi Edip Solmaz. 

Cinayetler gözler önünde işleniyordu diyorsunuz…

Evet, yine bizler arkadaşlarımızla top oynuyorduk mahallede. Bütün Raman Mahallesi biliyor bunu ve orada silah sesleri ile irkildiğimizi gördük. Hiç unutmuyorum ondan önce, silahlı birilerinin kovaladığı bembeyaz montlu bir genç, gözlerimizin önünde nişan alınarak ateş edildi o gence ve sonradan dört kişi el ve ayaklarından tutup steyşın tipi bir arabanın bagajına attığını gözlerimle gördüm. 9 yaşındaydım ve o akşam ben yemek yiyemediğimi hatırlıyorum. Sonradan biz büyüklerimizden sorduk, vurulan kişinin isminin Selim Baysal olduğunu öğrendik. Selim Baysal, sanıyorum Şikeftan Köyü’nden bir şehidimiz, bu halkın bir şehidiydi. Bunlar bizde de politik bir kimlik oluşmasına vesile oldu. 90’da babamız sürgün edildi. 10 kardeş kala kaldık buralarda ve hepimiz öğrenciyiz. Evin büyüğü benim, çalışmaya başladım ve üniversite hazırlıklarının hepsini bıraktım. 

PKK Tipolojisiyle ilk kez karşılaştım…

Babam sürgün edildi ve bizde hem maddi anlamda hem de manevi anlamda bir çöküntü oluşturdu. 10 kardeşten 8-9 tanesi okula gidiyor. Lise, ortaokul ve ilkokul olarak. Sadece ben çalışıyorum. Babam, Kırşehir’e sürgün edildi; ama biz evimizi götürmedik Batman’dan. Babam 2 sene Kırşehir’de orada kaldı. Tabi o zaman SSK’da işçiydi. Babamızın arkadaşları o dönemlerde hem 80’lerde olsun hem de 90’larda olsun bizleri sorarlardı. Hem maddi hem de manevi olarak yardımcı olmaya çalışırlardı onları da hiç unutmuyorum. Bir sahiplenme duygusu da vardı. Ben de çalıştığım ortamda o dönemde 1991 yılında cezaevlerinde toplu tahliyeler oldu. Sanıyorum Turgut Özal hükümetinin yasal bir düzenlemesi ile 12 Eylül dönemi öncesinde tutuklanan devrimcilerin pek çoğu serbest bırakıldı 1991 yılında. Benim hatırladıklarım arasında Mustafa Karasu, Rıza Altun, Felemez Tayaç, Yusuf Onatlar, Mahmut Oğuz vardı sonradan Karşıyaka Mahallesi’nde şehit edildi. Bu tür insanlar benim çalıştığım PetKoop’a, Sendikaya gelip gitmeye başladılar ve ben orada ilk kez PKK’li tipolojisiyle karşılaştım. Hiç unutmuyorum bir gün biri geldi. Bunu da anlatmadan geçemeyeceğim; Bir gün çalışıyorum dediler ki sizde yeni bir müdür iş başı yapacak. İsmi Habip Kılıç’tır. Ben de gencim, daha 20 yaşındayım. Bu Habip Kılıç kimdir? Dediler ki devrimci bir öğretmendir. İşte 1980’de tutuklandı, 1983’te abileriyle kardeşleriyle hepsi cezaevine atıldı. 6-7 yıl cezaevinde yattı, çıktı. Devlet onu işten attı, öğretmenliğini elinden aldı ve bizim iş yerimize müdür olarak geldi. Hem bir abi olarak, hem de bir yoldaş olarak her zaman kendime örnek aldığım bir kişilikti. Bir gün biri geldi ve Habip Kılıç abimizle sohbet ediyorlar ben de onlarla beraberim sohbet ediyoruz; ama karşıdaki kişi o kadar derin ve güzel konuşuyor ki, cezaevinden çıkan bir PKK’li olduğunu da biliyorum. Gittikten sonra da dedim ki kimdi bu arkadaş ne kadar güzel konuşuyordu, kitap gibi konuştu. Hüsnü Altun diye bir arkadaş dediler. Sonra araştırdık Girê Sîra Köyü’nden değerli bir ailemizin çocuklarıymış. Cezaevinden çıkmaymış, Suriye’nin teslim ettiği bir PKK’liymiş. O dönemde ben de ilk militanlara karşı bir hayranlık, bir örnek alma, onların o mütevazı ve pratik ve teoriyle bezenmiş yaşamlarını örnek alma veya onlara benzemeye çalışma, onlar gibi okuma, okuduğunu anlama, çözümleme yeteneği ve aktarma noktasında kendimce hayaller kuruyordum. Söz ettiğim isimlere benzer yüzlerce insan gelip gitmiştir. 

Peki, o dönemde devletin ve de halkın, öldürülenlerin ailelerine yaklaşımı nasıldı?

Dadê Asya (Xaltika Asya) dediğimiz ve yaşamımda çok önemli bir yere sahip Asya Anamız vardı. Tek oğlu cezaevinden çıktıktan sonra faili belli bir cinayete kurban gitti, kontur gerilla saldırısında yaşamını yitirdi. O dönemde cenazeyi sahiplenmek, taziyeyi sahiplenmek büyük cesaret işiydi. 40-50 kişilik bir grup olarak biz gittiğimizde Asya Ana kapıda bizi zılgıtlarla karşıladı ve hiç unutamadığım anılardan biridir. Tek oğlu şehit edilmiş, 70 yaşındaydı Asya Ana ve bizi kapıda zılgıtlarla tilililerle kapıda karşılayınca hepimiz ağlamıştık. Benim hiç unutamadığım anılar arasında yer aldı. 206 Evlerde oturduğumuz dönemde 1992 yılında Sıddık Tan, Emin Altun, Emin Ergin, Görnü ailesi, rahmetli İzzettin Görnü ve çocukları bunların şehitleri gelirdi. Kimse korkudan cenazeye gidemezdi analarımızı gönderirdik, babalarımız veya erkekler yerine kadınlar giderdi, en fazla 50 kişi 100 kişiyle cenazeler defin edilirdi. Tüm bunlar bir birikim, deyim yerindeyse böyle insanı bir yanardağ gibi düşünürsek içi magma, lav dolu insanlar haline geldik o dönelerde hepimiz. Tabi buradan zor günlerin kahramanlarını anmak gerekiyor. Görnü ailesi, Tan ailesi, Kılıç ailesi, Kavak ailesi mesela çocukları şehit düştü, dağda, cezaevinde ve daha sayamadığım birçok aile var. O dönemler canını malını her şeyini ortaya koyan ismini hatırlayamadığım pek çok kişi ve aile faşizan baskı altında, koruculuğun, kontur gerillalığın sürdüğü dönemde yurtseverliğin bayrağını gururla ve cesaretle taşıdılar. Bugün her ne kadar onlara her ne kadar yeterli ilgiyi, değeri, anmayı belki eksiltiyorsak da bunlar çok büyük değerlerdir diye düşünüyorum. 

Kız kardeşim dağa çıktı…

1993 yılının başlarında babamın sürgünü o zaman ki SHP-Doğru Yol koalisyon hükümetiydi sanırım bizim hemşehrimiz Sayın Adnan Ekmen’in de, tabi o zaman Bakan’dı ve yoğun çabaları oldu bu sürgünlerle ilgili ve babam döndü. Döndükten sonra tabi burada bilindiği üzere bir Hizbullah süreci yaşandı Batman ve çevre illerde onun çok da detaylarına girmek istemiyorum. Babam tekrar gitmek zorunda kaldı. 1993’te tekrardan gitti. Tabi bu yaşanılan bütün süreç bende ve kardeşlerimde hem devlete duyduğumuz öfkeden hem 12 Eylül Cuntasının sonuçlarına duyduğumuz öfkeden, hem de tanıştığımız insanların kahramanlıkları, yiğitlikleri, özverilerinin hepsinin bizde yarattığı olumlu etki bende ve o zaman yaşı kemale ermiş kardeşlerimin hemen hemen hepsinde yurtseverleşme ve özgürlük hareketine sempati duyma gibi bir eğilim ve hatta bir tercih yarattı. Tabi babamın o sürgün döneminde benden küçük kız kardeşim 21 yaşındayken kırsala, dağa çıktı. 

Evin büyüğü sizdiniz birçok sıkıntı ve soruna siz tanık oluyorsunuz, bütün yükü siz taşıyorsunuz. Ama işin enteresan tarafı siz değil de kız kardeşiniz dağa çıkıyor, bunun özel bir nedeni var mıydı?

Kız kardeşim benden bir yaş küçüktü ve kırsala gitti. Aslında sorduğunuz sorunun cevabı biraz derinlikli olan bir soru ve cevabı da derin olan bir soru. Kürt kadınlarının o tarihlere kadar, Kürt erkeğine göre iki defa, üç defa hem sömürülmesi hem de ezilmesi olayı var. 90’lı yıllara kadar kimse kendi kız çocuğunu okutmak istemezdi, okula göndermezdi. Evde otursun, hatta kırsal alanlarda yaşları kendilerinden çok çok büyük insanlarla evlendirilirlerdi. Başlıktı, berdeldi bunun gibi pek çok kadınlarımızı eve hapseden klişe demeyeceğim, tamamen erkek egemen zihniyetin devletle beraber mal olarak gören işte 15-16-17 yaşlarına geldiğinde evlendirilip çocuk büyütmesini salık gören, ön gören bir toplumsal sistemimiz, modelimiz vardı. Kadınlar ne toplumsal yaşamın ne ekonomik yaşamın hiçbir yerinde yoktu. Annelerimiz babalarımızın 3-5 metre gerisinden yürürdü ve bütün her yerde böyle bir anlayış hâkimdi. O zamanki Kürt hareketi, aynı zamanda bir kadın ve gençlik hareketi olarak da kendini sistematize etti. İşte Berivan gerçekliği var. Leyla Kasım 1976’larda idam edilen ilk Kürt kadınıdır. Ve dikkat edilirse 1976, 1977, 1978, 1979 doğumlu Kürt kızlarının (benim kız kardeşim de dahil) pek çoğunun ismi Leyla’dır, Leyla Kasım’dan dolayı. Leyla Kasım ve gene Filistin Kurtuluş Örgütü içerisindeki birkaç kadın, Kürt kadınını da harekete geçirmiş ve işte 1980’lerde mücadeleye aydın Kürt Kadını, işçi olan ve batı metropollerindeki tek tük de olsa Kürt Kadınları harekete katılım göstermişlerdir. Tabi kardeşimin bu öfkesinin dışında bir de böylesi bir eril zihniyete isyan eden tarzda da bir katılımı olmuş. Ben bunu hep söylerim, kriz dönemlerinde geçmişte feodal toplumlarda Kürt kadını kefisini yere vurmak suretiyle krize müdahale etmiştir. Nenelerimiz, analarımız, 80 ve 90’lardan sonra da kadın kurtuluş ideolojisini direk geliştirerek, kurumsallaştırarak, kriz dönemlerinde o tıkanıklığın önünü açmıştır Kürt Kadınları. Ve erkekten daha yiğittir. Erkek tüm dünyada sadece Kürt hareketinden değil, tüm dünyada da belki Kurtuluş Savaşında da işte Nene Hatunlar gibi sahiplenme ve koruma duygusundandır belki de…

Kardeşiniz dağa çıktığı zaman sizin, onun çıkacağından haberiniz var mıydı? Bir görüşme, bir konuşma ya da önceden sezmiş miydiniz? 

Kız kardeşim dağa gitmeden önce yine devrimcilerin olduğu bir yerde çalışıyordu. Rahmetli Sabri Daş Hocamız o da şehit edildi onun iş yerinde çalışıyordu. Tüm bu faktörlerden dolayı dağa çıktı ve açık söyleyeyim babam da, biz de gurur duyduk. Her ne kadar kendi kan bağının olduğu aile efradından birinin gidip belki bir daha dönmeyecek olması, insanda bir burukluk bir üzüntü yaratıyor ama Allah da şahit buna her zaman övgüyle anarım bunu. 

Kız kardeşinizin PKK saflarına katılmasından sonra baskılar yaşadınız mı?

Tabi kız kardeşim gittikten sonra baskılar da artmaya başladı. Babam o zaman İstanbul Samatya Hastanesi’nde, rahmetli Emin Altun ile beraber SSK Hastanesi’nde çalışıyordular. Ve bir gün 1995 yılında polis evimizi bastı, hepimiz firar ettik, kaçtık. Ben, kardeşim falan bir süre eve gitmedik ve 24 saat evde karakol kuruldu. Evden tam 30 kişi, evimize kim geldiyse, hangi akrabamız geldiyse alındı. Bazıları karakolda çok feci işkence de gördü bir-iki gün boyunca. Meğerse kız kardeşimiz bir görev için Batman’a gelmiş ve Batman’da yakalanmış. 30 gün boyunca işkencede kaldıktan sonra mahkemesine gittik. Biz de erkek kardeşimle birlikte firardık. Mahkeme sonrası polislerin arasında ona sarılmak istedim ve kız kardeşimin kolları düştü. Filistin askısından dolayı cezaevinde de 2-3 ay boyunca tedavi gördü. Sonra 6 ayda jet hızıyla 22,5 yıl hapis cezasına çarpıtıldı ve Sivas Cezaevine nakledildi. 11,5 yıl bu cezaevinde yattı. Biz cezaevine gide gele politikleşme arttı. Akrabalarımızın bazılarında da politikleşme arttı. Bu anlattıklarım 1995 yılında oluyor. Erkek kardeşim Diyarbakır’da Makine Mühendisliği Bölümü okuyordu. Kız kardeşim cezaevine girdikten sonra bir diğer kız kardeşim Tıp kazandı Bursa’da. Bizler de cezaevine rutin bir şekilde gidiyoruz. 

Cezaevi ziyaretlerinizde zorluk çekiyor muydunuz?

Tabi o cezaevi ziyaretlerinde bazen çok kötü muamelelerle karşılaşıyorduk. Bir gün 700 kilometre yol gittik. Kışın o havasında kar diz boyu, yerde yarım metre kar var, minibüs tuttuk ve bayramda gittik. Bir sürü eşya almışız, aileden 15 kişi gittik, cezaevinin kapısında dediler görüştürmüyoruz, görüş yok. Aman zaman savcı şu bu derken görüştürülmedik. Tabi eşyalarımız karıştırılıyor, yoğurdun içi paslı bir şeyler ile karıştırılıyor. Devletin o ceberut yüzü ailenin diğer fertlerinde de bir öfkeye neden oluyor. Devrimcilerle tanışmak, devrimcilerin öğretisiyle tanışmak, yaşı o zaman nispeten küçük liseye giden kardeşlerimizi de etkiliyor falan. 1999’da PKK lideri Sayın Abdullah Öcalan’ın yakalandığı ve esir düştüğü gün biz cezaevinde görüşteyiz. Tutuklular yok, biri geldi ve bize dedi ki; arkadaşlar görüş yok önderlik esir düşmüş. Tabi biz şok geçirdik. Hatta ben dedim yaw inanmayın bunlara, bunlar savaş propagandasıdır falan. Dediler heval bu sefer doğrudur. 5 dakika sonra cezaevinden sloganlar falan yükseldi. Cezaevi yönetiminin ve gardiyanların saldırıları falan derken apar topar bizi attılar cezaevinden. O günü hiç unutmuyorum, Sivas kent merkezine zor bela gittik; ama birçok yerde olduğu gibi Sivas’ta da maalesef Anadolu insanı oyunun farkında değildi neredeyse insanlar sokakta birbirine sarılacak, bayram havası içindeler, biz de ağlamaklı üzgün bir haldeyiz. Açık söyleyeyim suçlu mu değil mi çok da önemli değil ama Abdullah Öcalan 20 yıldır barışı haykıran Türk ve Kürtlerin özgür ve onurlu bir şekilde bir arada yaşamasını ön gören projeler hazırlayan bir lider. Üzgündük biz de tüm Kürt halkı gibi. Kendimizi Diyarbakır’a oradan da Batman’a velhasıl zor attık. 

Lisede okuyan kız kardeşim de PKK saflarında…

Tabi Sayın Öcalan’ın esir düşmesinden iki ay sonra lise ikinci sınıfta okuyan bir kız kardeşim daha gitti kırsala. Özgürlük mücadelesinin tüm şehitlerini saygıyla anarken, her iki kardeşimin de hala yaşadığını belirtmek isterim. Kız kardeşim de gitti ve önderliğin esaretini, PKK lideri Sayın Öcalan’ın esaretinden çok etkilenmişti ve 16 yaşında kırsala gitti. 5-6 yıl boyunca hiç haber de alamadık kendisinden. 1995 yılından sonra yoğun baskılardan dolayı babam evini Eskişehir’e taşımak zorunda kaldı. Ben burada tek kaldım. 1 yıl sonra orada da dayanamadılar geri geldiler. Tabi ben bu arada hem çalışıyorum ama lise mezunu olarak çalışmanın vermiş olduğu birçok sıkıntıyı da yaşadım. Batman işçi sınıfı bize sahip çıktı, petrol işçisi bize sahip çıktı. İki kardeşim üniversiteyi kazandıktan sonra beni yoğun bir şekilde manipüle ettiler ve işte sen sınıf birincisiydin falan, illa oku dediler. Ben liseyi bitirdikten 8 yıl sonra ikinci sefer üniversite sınavına girdim. 1997 yılında 15 gün iş yerinden izin aldım, sağ olsunlar izin verdiler bana. Açık söyleyeyim askere gitmeyi ertelemek için ben üniversite sınavına girdim ve Diyarbakır Dicle üniversitesi Eğitim Fakültesi Fransızca Öğretmenliği Bölümünü kazandım. Öncesinde de iki yıl boyunca sosyal bilimler okudum. Sosyal bilimleri bıraktım ve Fransızca Öğretmenliğine Diyarbakır Eğitim Fakültesi’nde başladım. Hem çalışıp hem okula gidiyordum ve her gün gidip geliyordum. 1994 yılında Petrol İş Sendikamızın o zamanki yönetiminin büyük bir çabasıyla ve başarısıyla beni ve birkaç sendika personeli, geçici çalışanı TPAO’ya koydular ve TPAO’da çalışmaya başladım geçici olarak. Benim 1994 yılında TPAO’da girişimim oldu ama hep sendikada çalıştım. 1997’de dediğim gibi üniversiteye başladım. 2002’de bitirdim. 

Şimdiki çocukluklar ile sizin geçmişinizdeki çocukluk arasındaki siyasi düşünce ve eylemlerde taş, Molotof kullanılması ile ilgili bir kıyaslama yapar mısınız? 

PKK Kürt sorununun sonucudur, nedeni değildir. Bugün devasa PKK hareketi, bütün dünyada hele hele Kobani’de bütün dünyayı kendine hayran bırakan bu cesaretin sahibi ve halk gerçekliği örgüt Kürt sorununun bir sonucudur. Yani Kürt sorunu da hepimizin de takdir ettiği gibi Tanzimat’tan bu yana süre gelen 200 yıllık bir sorundur. Sadece Türkiye’de de değil Irak’ta, İran’da, Suriye’de ve Türkiye’de de çok büyük katliamlara uğramış bir halktır Kürt halkı. 200 yıllık bir sorundur. Bu sorunuzu neden sonuç ilişkileri bağlamında değerlendireceğiz. Her yarı yolda bırakılmışlık duygusu Kürtlerde yeni bir isyan dalgası geliştirmiştir. Yani Şeyh Sait İsyanı da, Seyit Rıza İsyanı da, Ağrı İsyanı da, Zilan İsyanı da, Sason isyanı da, Berzenci İsyanı da, Güney Kürdistan’daki, İran’daki, Suriye’deki, Rojava’daki isyanlar da hep bunun sonucunda gerçekleşmiştir. Tabi ‘Ne ekersen onu biçersin’ ‘Rüzgar ekersen fırtına biçersin’ gibi atasözlerimiz var. Günümüzde ‘Taş atan çocuklar’ gibi bir tanımlama var. Taş atan çocuklar canları sıkıldığı için taş atmıyor bana göre. Yani bu ceberut devlet anlayışı 1990’larda 4-5 bin köyü yakıp yıkmasaydı, bu ülkede faili belli binlerce cinayet işlenmeseydi, bu ülkede Cizre Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirilmeseydi, insanlar asit kuyularına atılmasaydı, insanlar enselerinden kurşunlanmak suretiyle katledilmeseydi, insanlar cezaevlerinde doğranmasaydı, lağım çukurlarına atılmasaydı walla bu çocuklar bugün taş atmıyor olacaktı. Tabi şuan taş atan kuşak ağırlıklı olarak 1990’ları yaşamışların çocukları veya 1997-2000 doğumlu o katliam, o kaybettirmeler, faili meçhul cinayetler, köy boşaltmalar hikayeleri ile büyüyen bir kuşak. İşte abin böyle gitti, köyümüz şöyle yakıldı, baban böyle kaybedildi denilen çocuklar. Şiddet doğru bir şey midir? Tabi ki hayır. İnsanların canına malına kast etmek doğru bir şey midir? Tabi ki hayır. Ama ben eski Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay beyefendiye de ifade ettim ve kendisi de yüz de yüz katılıyordu bana eminim; biraz sosyolojik çözümleme yapmak gerekir. Devletin salt askeri yönünü göstererek bu işin çözülmeyeceği artık herkesin malumu. Batman sokaklarında 700 ile 1000 arasında faili meçhul cinayet işlendi. 100 yıl öncesinden bahsetmiyorum, 15 yıl önceydi bu yaşananlar. İnsanların gölgesinden korktuğu günler yaşandı bu kentte. Şimdi ki 14-20 arasındaki gençlik her halde ellerinde İpad tabletlerle, laptoplarla gezmek isterdi yani. İşin bir bu yönü var, işin tabi bir de yoksun bırakılmışlık, yarım kalmışlık, eksik yaşanmışlık duygusu da var. Yani bugün Kürt kasabalarında, kentlerinde devletin o müşvik yüzünü görmemiş 3 kuşak var. 
Aslında akla gelen şu var zaten devletin o müşvik yüzünü gören kuşaklar değil de görmeyen kuşak taş atıyor, görmeyen kuşak saldırıyor.

Nasıl Yani?

Aslında biraz kronolojik gideyim. 2005 yılında Sendikada Mali Sekreter olarak göreve başladım ve şuan başkanlık görevini yürütüyorum. 5-6 yıllık görev süresinde tam 45 tane davam var benim. Sizin de davalarınız çok biliyorum. Yani bir ‘Gık’ demişiz dava açılmış. 

-Size yaklaşıyorum ama benim ki 1 yıllık süre zarfında. Dolayısıyla ortalamanın çok üstesindeyim. 

- O zaman siz beni geçeceksiniz. (gülüyoruz)

Hakkımda açılmış 45 dava var. Dünü ve bugünü kıyaslama açısından bir anekdot daha aktarıyorum. 206 Evler mahallesine yeni taşınmışız. Batman Emniyet Müdürlüğü binası yeni bitmiş şimdiki. Sanıyorum 1989 ya da 1990 yılıydı tam hatırlamıyorum. Şimdiki Valilik Caddesi henüz çakıldı. Stabilizeydi Valilik yoktu. Batman Emniyet Müdürlüğü de yeni açılmıştı 1991 de olabilir tam hatırlamıyorum. Akşam yemeğini yemek için eve doğru yürüyorum ve Allah şahit bunların hiçbiri kurgu değil. O Emniyet Müdürlüğü binasından böyle insanı deli edecek çığlık sesleri yükseliyordu. Çığlıklar, işkence ediliyordu insanlara, o bodrumda ve senin hiçbir şekilde müdahale edemeyeceğin bir vahşet vardı. Tabi o günlerden Batman Emniyet Müdürlüğü’nde çayın ikram edildiği günlere geldik. Bunu yadsımıyorum. O Emniyet Müdürlüğü’nde onlarca insanımız kaybedildi ve cenazesi çıktı. Tabi ki Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin verdiği binlerce şehidin, o muazzam direnişin, o yönelimlerin değişmesinde büyük katkısı var. Bugün eğer Türkiye’de hükümetler belli bir noktaya gelmişse, ülkenin büyük çoğunluğu eğer barış ve demokratikleşme istiyorsa ve öyle bir tercihin sahibi olan hükümetin de öyle bir tercihin sahibi olması gerçeği ortada varsa bu hem Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin kazanımları ve şehitleri sayesindedir hem de günümüz hükümetinin reel politikayı belki daha iyi okumasından da kaynaklanıyordur veya demokratikleşmenin Kürt sorununu çözebileceğinden olan inançlarından da kaynaklanıyor olabilir. Ben bu konuda kesin bir hüküm belirtmek istemiyorum ama böyle bir fark var. Yeniden bu taş atan çocuklar meselesine gelecek olursak insanlar kendi var oluşlarını belli bir şekilde gerçekleştirmek istiyorlar var oluşlarını! Burada var oluşsal bir gerçeklik var. Bugün Batman’da dahil pek çok ilde Kürt sorunundan kaynaklı baskılar, henüz tazeliğini yitirmemiş acı dolu hatıralarla dolu bir hafıza, toplumsal bir hafıza var hem de zenginlik ile yoksulluğu yan yana, iç içe gören bir gerçekliğimiz de var. Yani bugün yüzbinlerce, milyonlarca genç umutsuz ve yarın kaygısı yaşıyor, yarını ne olacağı bilmeyen, yarınından umudunu kesmiş, hem siyaseten hem de ekonomik ve sosyal olarak. Tabi kendi var oluşunu hem hikayeleri ile büyüdüğü o politik az önce de dediğim gibi ambiyansın vermiş olduğu ağır yük ve travma hem de bu yoksulluk duygusu gençlerde özellikle bir öfke oluşturuyor. | Devamı Yarın

  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
2642 gün önce
2867 gün önce
3061 gün önce
3161 gün önce
3220 gün önce
3444 gün önce
3515 gün önce
3521 gün önce
3585 gün önce
3773 gün önce
3785 gün önce
3808 gün önce
3860 gün önce
3897 gün önce
3899 gün önce
3920 gün önce
3985 gün önce
4083 gün önce




bmV0aGFiZXJ5YXppbGltaS5jb20=