Hukuksuzluğun ve zorbalığın işgaline uğramış bir şehir görüntüsü var Türkiye'de. Bu belirsizlik toplumu derinden etkileyen bir gerçekliğe tekabül ediyor.
Bu belirsizliği yaratan ve bu kargaşaya yol veren de muhafazakâr demokratlıktan "Sünni Türkçülüğe" evrilen AKP iktidardır.
Bu "olmamışlık" için kimi geçiş süreci diyor, kimi seçim stratejisi, kimi hiçbir şey demeye gerek duymadan riyakârlığa girişiyor.
AKP'nin gücü kaybetme endişesi var. Ve gelinen süreçte bu durum, ihtimal olmaktan çıkıp kaçınılmaz son olmaya başladı.
İktidar sahipleri siyasi ikballeri için endişe duyuyorlar ama asıl can alıcı "korkutucu" şey paralarını kaybetme durumudur ki bu onları her türlü "çılgınlığı" yapmaya iten temel sebeptir.
Muazzam güçleri var, iktidarları var ama bu gücü sevk edecek kabiliyet ve becerileri yok. Bundan mahrumlar.
Mario Puzo'nun yazdığı romandan uyarlanan, Francis Ford Coppola'nın yönettiği, Marlon Brando ve Al Pacino'nun başrollerini paylaştığı Don Vito Corleone'nin başında olduğu, suça dayalı bir örgüt kurmuş olan İtalyan asıllı meşhur bir ailenin hikayesini konu alan Godfather filminde geçen şu cümle güç sarhoşu AKP iktidar için nasıl da sarsıcı bir gerçekliğe denk düşüyor.
"Para silahtır ama siyaset, tetiği ne zaman çekeceğini bilmektir."
Bu noktada siyaset bilimcilerden farklı düşünüyorum. Söylenenin aksine AKP kötü bir siyasi vizyon ortaya koydu on iki yıllık iktidarı süresince. Çok "düşman" alt etti, çok badire atlattı ancak pragmatizmi o kadar hoyratça kullandı ki kendisini de bitirdi.
Devlet geleneği üzerinden yol almak yerine asgari düzeyde demokratik siyaseti tercih olarak kullanmayı becerselerdi çok uzun yıllar iktidarlarını sürdürebilirlerdi.
Ancak bunu beceremediler. Bakın vazgeçtiler demiyorum, demokratik siyaseti beceremediler.
Çünkü demokrasi dediğimiz şey beceri meselesidir en başta.
Bunun da çeşitli sebepleri vardı. Gelenekleri buna engeldi. Algıları buna engeldi. Zekâlarına yön veren ihtirasları buna engeldi. Engeldi engeldi...
**************
Senelerce inanç ve itikadın gücüyle maneviyatın doruğuna tırmanan insanların; hamasetten yoksun, birbirlerine karşılıksız bir muhabbetle bağlı insanlar olduğunu söylediler.
Büyü tozu serpilmiş bu havadis belki bir temenninin neticesiydi ama hakikati yansıtmaktan uzaktı.
"Gerçek inançlıların" arzuladığı bir senaryoydu belkide, gayesi inancı noksan olanları, dinden nemalananları etkilemekti.
Ya da o büyülü tozu serperek görünür olanı sis bulutlarının arkasında görünmez kılmaktı.
Oysa hakikat şuydu; dindarları bir arada tutan şey inanç değil, gücün ve paranın kudretiydi.
Geçmişten günümüze bu anlayış heyula misali kabararak büyüdü, kimi yerde ele avuca sığmaz para seviciliğine kimi yerde tüm canlılara düşman algısıyla yaklaşan intikamcı bir kan tutkusuna dönüştü.
Dört halifenin üçünü "para ve iktidar" hırsı öldürdü.
Nitekim Muaviye’nin oğlu I.Yezid'i Hz.Ali'nin küçük oğlu Hz.Hüseyin'e düşman eden şey de buydu. Gücü elinde tutma isteği.
Yezid, sorunu askeri yöntemlerle çözmeye karar verdi ve Hz.Hüseyin ile yakınlarını 680'de Kerbela'da kıyıma uğrattı.
Bu olay, şimdilerde Tayyip Erdoğan'ın da omuz verdiği İslam tarihindeki Sünni ve Şiî mezhep ayrılığının başlangıcı oldu.
"İslam tarihine en acımasız hükümdarlardan biri olarak geçmeyi göze almak için gücün muazzam bir cazibesi olmalı."
Saddam Hüseyin'i bu hırs çıldırttı. İnsanlıktan çıkmasına sebep olan şey onun da hazin sonu oldu.
Halifeliğin payitahtını enkaza çeviren, Anadolu'da bir buçuk milyon Ermeniyi katleden de bizatihi bu anlayıştı.
Gücü elinde tutma gayesi esastı, milyonlarca insanın canına mal olsa bile.
Doğu toplumlarında erkeği canavara dönüştüren, kadını sefalete mahkum eden "berbat" düzeni neyle izah edebilirsin?
Sanıyor musunuz ki o kadınları taşlayarak öldürmeler, genç kızları mektepte diri diri yakmalar, kavli bir gelenek için olsun.
İşte bu çılgınlık şimdilerde AKP'ye musallat oldu. Ya da AKP kendi isteğiyle bu belalı sona talip oldu.
*************
AKP'ye oy veren ve halen vermekte tereddüt etmeyecek olanlar bunu önemsemeyebilirler ama HDP'ye gönül verenler, kimi çekingen kimi üşengeç davranan kararsızlar bunu önemsemelidir.
Adına muhafazakâr dediğimiz aslında muhafaza etmekten ziyade harap etmeyi amaçlayan bu anlayışa karşı, demokrasiyi, barışı ve laikliği ilkeli bir tutarlılıkla savunan HDP'nin yanında saf tutmak, bu sevgisizlikten yakınan herkesin tercihi olmalıdır.
Sevgisizlik temelinde geliştirilen politikalara rızanız yoksa, tercihiniz HDP olmalıdır.
Burada HDP'yi AKP'nin antitezi olarak sunmuyorum. Kötünün antitezi görece iyiliktir ki bu da toplumun refahı için yeterli değildir.
HDP'yi çoğulcu toplum anlayışının, demokratik yaşam reformunun taşıyıcısı olarak görmek sanırım meramımı temin edecektir.