Her 36 yılda bir sıcak günlere gelir ya, bu yıl da öyle oldu. Çocukluğumda Ramazan ayını sıcakların ortasında tutmaya çalışırdık. O sırada bizler için oruç tutulması farz olmamasına rağmen anne ve babamıza bakar bizler de tutmayı isterdik.
Bizim oruçlarımız ya sabahtan öğlene kadar veya öğlenden akşama kadardı. Yarım gün tuttuğumuz oruçlar ertesi gün iplikle birbirine dikilir bir oruç olarak hesaplanırdı.
İşte bizim çocukluğumuzun ramazan aylarından bir anekdot.
Büyüklerimizin elini öper, harçlıklarımızı biriktirirdik. Öyle herkesin evine de gitmezdik. Bayramlık veren kişileri tanır, onların evine özellikle giderdik ki, bayram harçlıklarımızı bayram gününde çatır çatır harcayalım diye…
Eski Ramazanlar çok sıcaktı. Yer adeta alev alev yanıyordu. Herkesin birbirine saygısı vardı. Oruç tutmayan olsa bile bunu belli etmez, saygısından dolayı gizlerdi. Bugün öyle mi? İnsanlar araçlarında sularını, sigaralarını göz göre göre içerler. Avrupa’daki insanlar bile Müslümanlara saygı gösterir, onların yanında bir şey yemez içmez.
Bugünkü gibi farklı farklı televizyon kanalları olmadığı gibi, zaman da geçmiyordu. Bugünün gençleri, çocukları hakikaten çok şanslı.
Evlerde klimalar, buzdolabılar, dondurmayan soğutucular, zaman geçirmek için onlarca hatta yüzlerce televizyon kanalları, oyun oynayabilmek için atari dükkanları yerine evde internette oynanan oyunlar vs.
Bizler çocukluğumuzun bayramlarını bisiklet kiralayarak, gizliden gizliye su birikintileri şeklinde olan havuzlarda boğulma pahasına dahi olsa yüzmeye çalışarak, bolca mantar tabancaları, maytap, kız kaçıran alıp patlatarak geçirirdik.
Şimdi bisikletin yerini motosikletin de üstü olan hızlı motorlar, maytapların yerini torpil denen neredeyse bir mahalleyi rahatsız edebilecek ses çıkaran patlayıcılar var.
Bir türlü anızın önüne geçilemediği gibi bayramların Batman’da olmazsa olmazı maytap sorununa bir çözüm bulunamadı.
Bayramdan günlerce öncesinden alışverişe çıkılırdı. Piyasada ürün az, para çoktu. Eşyalar pahalıydı. İnsanların birbirine güveni vardı. Bir anlamda insanın ismi krediydi.
Bu kredinin hiç bozulmaması gerekiyordu ama ne yazık ki o da bozuldu.
Biz alışverişe çıktığımızda bir konfeksiyona gittiğimizde sadece babamızın ismini veriyorduk. Bir giysi, ayakkabı dükkanında, kasapta, manavda durum aynıydı. Sadece isim yetiyordu.
İsim senetti,
İsim tapuydu.
Maalesef kendi ismimizi o kadar kirletmişiz ki, bankalar kredi bile vermemeye başladı.
İnsanlar bırakın yakın çevresine, baba bile oğluna borç vermiyor. Biliyor ki, o borç bir daha geri gelmeyecek!
İşte o yüzden hep eskilerden bahsediliyor ya!