Bugün bayram. Ve ben sizlere hayat hikayemden flashbackler sunacağım. Özlemini duyduğum birkaç bayram ritüeli bunlar…
Gözleri uykulu biz çocuklar camiden yükselen salâ sesleriyle yataklarımızdan fırlardık. Yaşımız küçük olduğu için bayramlaşmamız da farklı idi. Önce biz ev ev şeker toplamak için dolaşırdık sonra büyükler bayram namazı için camiye giderdi. Camide neler olur çok merak ederdik. Çünkü onların bayramlaşmada aldıkları şekerler bizimkilerden çok farklı idi. Bize ucuzundan cam şeker verilirken onlara çikolatalı, sakızlı, lokumlu vb. şekerler ikram edilirdi. Bu farklılığın sebebinin caminin içine girmek olduğunu sanırdık. Ta ki biz de büyüyüp camiye girene kadar. O zaman anladık ki camiye gitmenin ödülü şeker değil, namazdan sonra yapılan bayramlaşma halkasıydı. Bu halka, salavat sesleri eşliğinde başta imam ve en yaşlılar olmak üzere herkesin bir araya gelmesiyle oluşan bayramlaşma ritüeliydi. Bu ritüel bizim köyde; küslerin barışmasını, camiye ilk defa gelen birini kutlamayı, uzaklardan gelmiş ve acil işi olduğu için dönmek zorunda olanların büyüklerini bir arada görme imkânını, içine doğduğumuz sosyolojik halkanın bir salavat tespihi gibi birleşerek camiyi aşıp geçmişlerine (mezarlıklara) doğru uzanmasını temsil ederdi.
Bayram namazından sonra tüm cemaatle öncelikli olarak mezarlıkların ziyaret edilmesi ve ölülerle bayramlaşılması bizim köyde hâlen sürdürülen bir gelenektir. Bu uygulama, aramızda olmayanların hatırlanması, henüz burada olanlar için bir gerçekliğin tekrarı, geçmişte olup bugün olmayanlarla hayat hikayemizde kesişen anlara dönüş yapma, ölüm ve bayramın bir aradalığını ve hayatın geçiciliğini hatırlama anlamına gelirdi. Bu anlamı tazeleyen büyükler, bir ders almışçasına ve o dersin gerekliliğini yerine getirircesine gruplara ayrılarak köy hanelerini ziyaret ederlerdi.
Köyümüz yaklaşık 120 hanelidir. Evlerin bazıları bir birine yapışık ve içi içe iken bazıları çok dağınık biçimde inşa edilmiş. Son zamanlarda köyümüzde evlerin birbirine küsercesine ayrı ayrı yerlere yapıldığını söyleyebilirim. Bu, özlemini çektiğim, küçüklüğüme ait olan köyden uzak bir yerleşim tarzı. Her ne kadar bu tarz bana soğuk gelse de hala çocukluğuma ait çok şey var orada. Hâlen köy halkının tüm erkekleri beraber bayramlaşır, bu sırada evlerinde bulunan kadınlar da ziyaret edilir, grup grup yürürken köy içinde kısa yollar keşfedilir. Her evin kendine has sıcaklığı vardır. Dolaşanlar istediği kokuda dinlenir, hazırlanan bayram sofrasından tadıp öyle devam eder.
Dedim ya! biz çocuklar gün doğmadan üstümüzde en yeni elbiselerimiz, elimizde şekerlerimizi koyacağımız poşetler ile köyü dolaşırdık. Büyüklerin camiden çıkmasıyla biterdi bizim bayramımız. Tabi bazılarımız topladığı şekerlerle yetinmeyip camiden çıkan cemaatin arasına kaynar, çikolatalı şekerleri alma hayali kurardı. Ama ne yazık ki her hanede şekerler evin erkeği tarafından tepsiyle ikram edildiğinden, boyumuz tepsiye yetişmezdi. Çocukların bayramının bitmesiyle yetişkinlerin bayramı başlar, biz evlerde hazırlanıp sunulan bayram sofralarında bulunamazdık. O sofralar bizden daha kaliteli şekerler alan büyükler içindi. Biz küçükler ancak kendi evimizde hazırlanan sofralara eşlik edebiliyorduk.
Bugün hâlâ kurulmuş bayram sofralarını köy evlerinin açık kapılarından görebilirsiniz. Bu ritüeller, hangi evin nasıl bir maddi duruma sahip olduğunu, evlerin içindeki mahremiyetin şeklini, sofra seriliş farklılıklarını gösterirdi. Bütün bunlar aynı zamanda ev içindeki huzuru da ele verirdi. Eğer sofra kurulumu yuvarlak ise ayrı, dikdörtgen ise ayrı anlamları sembolize ederdi.
Evet bugün bayram. Ve biz bayram boyunca bilmem kaçıncı kattaki apartman dairelerinde kalacağız. İyi ki zihnimizin geçmiş ve gelecekte gezinme yeteneği var ve iyi ki bizler bu bayram hafızamızdakilerle avunabiliyoruz.
Bu vesileyle başta Akuba Köyü ahalisi olmak üzere tüm İslam aleminin Ramazan bayramını kutluyorum.