Öpüyorum: Avuç İçini
Anneme…
Seni anlatabilmek için heybemdeki tüm sözcükleri etrafa saçıyorum. Öyle yoğunsun ki, hangi sözcükle dahi başlayacağımı bilemiyorum. Ve bu durum sana dair yazmayı daha da zorlaştırıyor. Ben yazmaya kalkıştıkça sözcükler duygularımın anlamını vermeyecek korkusuyla kaçıyorlar benden. Kaçanlardan toplayabildiklerimle anlatacağım seni. Bu yüzden eksik eksik olabilir affını diliyorum.
Bana dair tüm şefkatini “elinin iç yanıyla” hissettim hep. Ki ilk öptüğüm tendir orası.
Ellerinin göğe doğru “yarı yumulmuş halini” gördükçe hep bana dair Tanrı’dan bir şeyler dilediğini hatırlıyorum. Ki o dilekleri merak ettiğim için ilk dokunduğum yerdir orası.
Aklımın ilk erdiği zamanlarda beni senden ayıranın koparılmış göbek bağı olduğunu sanırdım. Oysaki sol elinin avuç içi sıcaklığından uzak kalmakmış koparılmışlığım. Ki ilk ısındığım yerdir orası.
Hiçbir dili bilmeden dudaklarımın, dudak hareketlerinin taklidiydi ilk avucunun içini öpüşüm. Ki ilk sözcüğü heybeme koyduğum yerdir orası.
“Anne…”
Sonra daha çok öptüm avuç içini. Tanrı katında tüm günahlardan arınmak ister gibi. Ki ilk her şeyden arındığımı hissettiğim yerdir orası.
Yeni yeni aklıma düştü öptüğüm avuç içinin bendeki değeri. Ki bu yaşıma kadar düşmedi aklıma bu öpüşten değerli.
Evet, öpüyorum avuç içimi.
Kaldırıyorum sol elimi
Yarı yumuyorum
Elimi dudağıma yaklaştırarak
Dudağımı elime uzatarak
Zihnimin en sessiz bölgesinde
Avucum, avucun olmuşçasına
Öpüyorum…
Ve sen doluyorum.
…
Anne biliyor musun?
Bana sarılırken ettiğin duaları onaylar gibi avucunun içini öpmeyi özledim. Ki orası tüm özlemlerimin giderildiği yerdir.
Evet anne, dilinden dualar dinlemeyi özledim. Bana özel, sadece benim anlamını anladığımı sandığım dilden dualarını. Ki o dildir, en sade en doğru şekilde kendimi senden dinlediğim yer.
Xwedê, pêxemberan û li pîrozan get destên xwe li ser pişta xwe. (Allah'ın, Peygamberlerin ve evliyaların elleri sırtınızda olsun.)
Amin.