Tüm yazdıklarımız günahkâr.
Ve biz onların vebalini taşıyoruz.
Dağıldıkça yazdıklarımız etrafa,
Kamburlaşıp öyle yürüyoruz.
Yazmak üstüne yazmak, yaşayan insanın kendi yaşamından anılar anlatmasıdır. İnsanın kendi yaşamından anılar anlatırken nesnel olmakta zorlanması da bundandır. Çünkü yaşanmışlığa yazmak, yaşanmamışlığa yazmaktan daha zordur. Yaşanmışlığı gerçekçi yazmak zorundasın ama yaşanmamışlığı dilediğin gibi ütopik ve dilediğin gibi romantik bir ruh haline büründürebilirsin. Böyle yazdığında ne sorgulanırsın ne de zora düşersin. Ama istemesen de yaşanılanları öğrenirsin ama paylaşmadığın için, sakladığın için suçlu sayılmalısın.
Evet işte bu yüzdendir;
Çoğu yazarın yaşanmışlıktan çok yaşanılmamış üstüne yazma çabaları. Kurgu, hayal, kahraman kurmacasıyla içli dışlı olmaları. Ve olmamış bir şeyi oldurtmuş gibi göstermeleri…
İşte bu yüzdendir;
Yazıların okunmaması, yazılanların kitaplarda, dergilerde, gazetelerde kendi haline yalnızlaşmaları ve çürümeleri!
İşte bu yüzdendir;
Yazanın yaşanmış gerçekleri yazmaya korkması.!
İşte bu yüzdendir;
Gazete köşelerinde pembe hayallerin, haberlerin sayfa sayfa yer tutması.
İşte bu yüzdendir:
“Küfürbaz Haydo’nun” örnek alınması…
İşte bu yüzdendir;
Argo sözcük sahibi kişilerin gün geçtikçe gazete ve sosyal mecralarda kendilerini göstermeleri.
İşte bu yüzdendir;
Yapılan yolsuzluk, haksızlık, hırsızlık, kumpasçılık, düzenbazlık, insan öldürme ve daha sayamadığım birçok suçun hafifletici yanı varmış gibi yazılması.
İşte bu yüzdendir;
Yaşanmışlıkları gerçekçi bir dil ile yazmayanların günahkâr olması!..
İşte bu yüzdendir;
Hakikati yazan insanlar azaldı dememiz.
İşte bu yüzdendir;
Hakikati yazmayanların çoğaldığını söylediğimiz.
Hiç öyle bakmayın bana:
Platon olsaydı beni çok iyi anlardı…